9 Kasım 2013 Cumartesi

Dergah Dergisi 285. sayı


Dergah Dergisi 285. sayı


dergah-dergisi-285-sayi-












Dergâh Dergisi 285. sayı.


Türkiye artık “seçim havası”na girdi! Bundan böyle siyasilerin sözleri seçime dair olacaktır. 
Bu bir talihsizlik. Anayasayı yapamadan seçime gidiyoruz, kırk yerinden delinmiş seksen anayasası ile. “Çözüm süreci” dahi bu kırılgan ortamda önemini kaybedebilir.
Esra Köse, Nazım Payam, Bahri Gördebak, Zeynep Arkan (Aramıza hoşgeldin Zeynep), İbrahim Oruç, Abdülhalik Aker, M. Sadi Karademir, Nevzat Akyar, Muharrem Kaplan ve Ümit 
Aktaş bu sayının şairleri.
Cemal Kurnaz ile Kadri Akkaya ‘derkenar’ sütunlarında yazdı. Mukadder Gemici ve Ayşe Aldemir bu sayının hikâyecileri.
Atakan Yavuz İmge, modernizm ve insanın şiirle ilişkisini irdeleyen bir yazı yazdı.
İnci Enginün’ün yıllar önce “kütüphaneler” ile ilgili yaptığı bir konuşmayı “önemine binaen” bir kez daha yayımlıyoruz.
“Aşkar” dergisi editörü, “Gerçek Hayat” yazarı şair İdris Ekinci bu sayının “orta sayfa” konuğu. İrfan Dağ ile Hüseyin Karacalar’ın yaptığı konuşma Ekinci’nin kendi şiiri ve “Aşkar” ile ilgili düşüncelerine ışık tutuyor. 
Şahin Doğan yakınlarda yitirdiğimiz şair-yazar Mustafa Miyasoğlu için yazdı.
Şaban Sağlık N. Bekiroğlu’nun “Nar Ağacı” romanı üzerine geniş bir inceleme yaptı. Bu kabil uzun yazıları Dergâh’ta genellikle basmıyoruz. Ama bu yazıyı bölmeye kıyamadık. Okurlar tek sayıda tamamını okusun dedik. 
Daha güzel sayılarda buluşmak umudu ile.

Haberin etiketleri:

6 Kasım 2013 Çarşamba

ay vakti sanat diyor...


Ay Vakti dergisinde 'sanat' dosyası

05 Kasım 2013 Salı 23:02
ay-vakti-dergisinde-sanat-dosyasi
"Ay Vakti" dergisinin 147. yürüyüşü...









Zaman hızla ilerliyor. Ve dünya her gün yeniden kuruluyor. Ay Vakti Dergisi bu değişimin ve dönüşümün farkında. Dergi 14 yıldır çıkıyor. Dergiciliğin ve dergi çıkarmanın zorluğunu bilenler bir dergiyi 14 yıldır ayakta tutmanın ne olduğunu bilirler. Ay Vakti Dergisi bu zamana kadar beş yazarının eserlerini kitaplaştırdı. Bu yazarlar; Fatma Çolak, Necmettin Evci, Şeref Akbaba, Naz Ferniba ve Şiraze.  Ayrıca Ay Vakti yüzlerce şair ve yazarın eserlerini yayınlayarak yeni kalemlere yazma fırsatı sundu. Bu sebeplerden dolayı Ay Vakti her sayısıyla beklenen, iple çekilen bir dergi oldu.

147. sayısı ile yine dopdolu yine özgün yazı ve şiirlerden oluşan dergi raflardaki yerini aldı.
Ay Vakti dergisi bu sayısında sanatı ana eksenine almış. Sanat içerikli yazıların çokluğu dikkat çekiyor. “Platon’dan Plotin’e Sanat”, “Yahya Kemal’in İstanbul Şiirlerinde Sanatın Dili”, “Sanatçı Ruhu” isimli eserler sanatı derginin gündemine oturtmuş. Edebiyatın her türünden nitelikli eserlerle dergi okuyucularını bekliyor.
Derginin içeriği:
İster Gel İster Gelme -Adem Özbay
Tasavvuf Edebiyatımız -Prof Dr. Bilal Kemikli
Yahya Kemal’in İstanbul Şiirlerinde Sanatın Dili: Beyaz Lisan-Dilara Pınar Arıç
Akıllılar Tımarhanesi-Hasan Tiyek
Milat - Hilal Buğan
Yakarış Temrinleri-Mehmet Ragıp Karcı
Gül Ülkesinden Ağıtlar  - Mehmet Baş
Nil’in Kirli Sisi-Muhsin İlyas Subaşı
Tükenmek- Mustafa Özçelik
Cezada Elif Aşkı-Naz Fernîba
Platon’dan Plotin’e Sanat-I-Necmettin Evci
Bir Yağmurun Kıyısında -Nurşah Karaca
Bahta Kerbelâ Düştü  - Onur Akbaş
Leyla İle Hasbihal- II  -Özlem Doğan
Sevgi Ve Aşk -  Selami Yalçın
Sanatçı Ruhu -Semra Saraç
Gece - Semra Saraç
Bir Kedinin Melodramı Ya Da İns’in Kuyusu-Kavim-Sertaç Gereç
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar
Ayın Ondördü- Şeref Akbaba
Kuşatma-Taner Taştekin

Hayırlı okumalar…

Haberin etiketleri:


Yedi İklim’de Mehmet Özger Dosyası

Yedi İklim umuda çağırıyor
Yedi İklim, kapağını ‘İdrak’ başlıklı yazısında; “Büyük krizlerin yıkıcı yanı kadar, fırsat doğuran bir niteliği de var. Hangi alanda olursa olsun son sınırlara varmak, bütün imkânların tükendiğini görmek yeni baştan, daha cesaretle düşünmemizi de mümkün kılar bazen” cümlesiyle de bir umudu çağırıyor Kasım sayısında.
Yedi İklim’de Mehmet Özger Dosyası
 Yedi İklim ulaştığı 284. sayısında ayrıca, önceden beri sürdürdüğü özel sayı ve özel dosya yayımlama geleneğini Mehmet Özger Dosyası ile sürdürüyor.
Çağı gelenekten haberdar olarak karşılayan bir şairin söyleyişini irdeleyen dosyada yer alan yazılar; şairin cinnetin muhtasar haliyle nasıl bir cennete yol aldığını okumamızı kolaylaştırırken yeni bir dünya ve yeni bir insan tasavvuru kurmuş bir şairden haber veriyor. Gökhan Serter’in editörlüğünü yaptığı dosya; Özger şiirine dair derin bir okuyuş sunuyor.  Dosyada yer alan isimler şöyle: A. Cüneyt Issı: ‘Muhtasar Cinnet Risalesi ya da İki Dizeyle Örtünmek’, Ahmet Edip Başaran: ‘Cinnetten Cennete Giden Yol ya da Muhtasar Cinnet Risalesi’ Said Yavuz: ‘Mehmet Özger’e Doğru On Adım’, Gökhan Serter: ‘Muhtasar Cinnet Risalesi; Bir Seyyah İkindiye Bakarken Söylemiştir’, Nurcan Ankay, ‘Mehmet Özger’in “Sancıyan Fragmanlarına Deneysel Bir Yaklaşım’, Mikâil Söylemez: ‘Sınanmış Bir Sabrın Şiiri; Muhtasar Cinnet Risalesi’. Dosyanın sonunda, Gökhan Serter’in Mehmet Özger ile ‘Şiir, Evrensel İnsana Değmelidir’ başlıklı şiir üzerine yaptığı söyleşi yer alıyor.
Yedi İklim sayfalarında Hasan Aycın ve Serap Ekizler’in çizgileri her zamanki yerini almış durumda.
Bu sayının şairleri: Nurettin Durman : İsrafil, Muhsin İlyas Subaşı : Geceler ve Âşıklar, Mehmet Aycı: İmrenme Ayini / Pano, Celâl Fedai: Neyzen ve Sığıntı / Davulun Dengi, Seyfettin Ünlü : Telhis, Suavi Kemal Yazgıç : Simurgun Terki, Erkan Kara : Demiri Tavlamak,Mehmet Özger: Boş Mezar, Hatice Çay : Sosyolojik Abla / Şeytanın Rotasına Çomak Karıştırmayalım, Ahmettahsin Erdoğan : Güneş,Mikâil Söylemez : Amsterdam’da Bir Yabancılar Kahvesi, Furkan Özüdoğru : Üsküdar Çınaraltı, Bilal Yavuz : Tuzruhu, Abdulhâlik Aker : Mesafe / Güzü Beklerken, Esra Köse : Bir Gün Hatırlardan Başka Ne Kalacak Âlemde? / Dedem, Çocuklar ve Akrepler
Bu sayının öykücüleri ise: Ethem Erdoğan : Tuz, Nuhan Nebi Çam : Memurun Ölümü II, İbrahim Eyibilir : Sinek, Cengizhan Konuş : Eksik Kadınlar
Çeviri şiirde Yedi İklim’in konukları ise: Tahir Riyad : Gülmek, Türkçesi: Halim Öznurhan, Ebû Talib. B. Abdulmutalib: Gecem Uzadı, Türkçesi: Veysel Akdoğan, Ezra Pound : Mulberry Yolunun Türküsü / Pencerede Sabah, Türkçesi: Hatice Çay, Frank Oneinman : Keşkeyse / Solan / Derin Son / Uzaylı (Alien) / Çakıl: Türkçesi: Serkan Doğan
Bu sayının ikinci söyleşisi ise Selvigül Kandoğmuş Şahin’in ‘Münire Daniş ile Öyküsü Üzerine’ yaptığı söyleşi.
Cevat Akkanat’ın “İkinci Yeni Şiirinde ‘Allah’: İlhan Berk Örneği-1” başlıklı yazısı dışında okurun ilgisini çekecek bir diğer yazı; Ali Haydar Haksal’ın “Para Piyesi, Bir Dönem Sonrası ve Yansımaları” başlıklı Necip Fazıl’ın Para Piyesi üzerinde yaptığı oylumlu analizlerini içeren yazısı. Yeni değiniler bölümünde ise Adnan Demirkol; “Şiir Ölür mü İnsanlık Ölmeden” başlıklı yazısıyla şiirin insanın duygu ve eylem biçimleri yeyüzünde var olduğu müddetçe şiirin yok olmayacağını yazıyor ve “Şiir ölmez insanlık ölmeden.” diyor.
16 Kasım 2013 : Üsküdar’da Yedi İklim Yolculuğu
Yedi İklim’in “Yedi İklim Yolculuğu” konulu şiirli, sıcak bir sohbetle Üsküdar’da, 16 Kasım akşamında okurlarıyla buluşacağını da buradan duyurmuş olalım.

2013-10-30

Ensar olma vakti























Vatan gibisi var mı?
O mukaddes anneden ayrılmak zorunda kalanların mutlaka zarurî sebepleri var.
Dünya hayatı için emniyetlerini ve âhiret hayatları için îmanlarını koruyamadıkları için terk ettiler vatanlarını. Hicran içinde hicret ettiler. Fakat daima bir anne özlemiyle; yeniden sarılmak, yeniden o kucağa atılmak arzusuyla semâlardadır gözler. Onlara bir Medine meltemi sunabilmek en büyük ikram...
Hicret; hasretlerin, acıların girdaplarıyla dolu fırtınalı bir denize açılmak... O seferin bir limanı olmazsa öğütür savruluşlar. Akdeniz’de boğulan muhâcirin kolu, âhirette yakamıza yapışır. Hicret ne kadar mukaddes ise, bu sebeple hicretin limanı olan ensarlık da o kadar mühim...
Kardeşi, imtihanıyla baş başa bırakmamaktır ensar olmak. Acıyı bölüşmek, tatlıyı paylaşmaktır ensar olmak.
Bu gerçeği;
Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; “Hepimiz İçin İlâhî İmtihan, ENSAR OLMA VAKTİ” yaklaşımıyla ele aldı. Ağırlıklı olarak yakın komşumuz Suriye’den ülkemize misafir olan muhâcir kardeşlerimize vazifelerimizi hatırlatırken, İslâm tarihinden ve ilâhî beyanlardan örneklerle nasıl bir ensar olmamız gerektiğinin altını çizdi. Tarihî fotoğrafımızda maksadı vurguladı:
“Türkiye’miz, zarurî bir göç merkezi. Dağılan devâsâ Osmanlı mülkünden merkeze doğru iki yüz senedir devamlı bir hicret yaşanıyor. Çaresizliklerle dolu hicretler zinciri. Ecdâdımızın yetimlerinin hicreti. Hepsinin sebebi aynı:
Zulümler ve katliamlar.
Bu yüzden;
Memleket memleket, maddî bakımdan nice garipler kerem beklerken, Amerika’da, Avrupa’da, Afrika’da ve Asya’da mânevî fukarâ da ayrıca kerem bekliyor. Hidâyet fakirleri de, îman fakirleri de, ahlâk fakirleri de, insâniyet fakirleri de, ayrıca kendilerine yardım eli uzatacak rahmet dolu cömert gönüller bekliyor.
Vakit, ensar olma vakti...”
Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; ensârıyla, muhâciriyle ashâb-ı kirâmı; «İlâhî Hoşnutluk ve Methe Nâil Olan Ashâb-ı Kirâmın Örnek Hasletleri»ni kaleme aldı.
Mevlânâ’dan Sır ve Hikmetler köşesinde ise, mahlûkātı tefekkür ve bundan insana çıkarılacak hikmet dolu dersler var.
Öyle ya;
Dallarına sığınan bülbülleri yılanlardan koruyan bir gül ağacı mı olmalı, yoksa susuz vaziyette suya yaklaşan ceylânları avlayan bir timsah mı?
Ensar olmak dosyamızda; vicdan muhasebesi var, içtimâî ve siyasî değerlendirmeler var ve tarihî mes‘ûliyetlerimiz var.
Yazarlarımız; Endülüs’ü hatırlattı, -Allah korusun- diyerek; Balkanları hatırlattı, ensar olmanın boynumuzun borcu olduğuna mâzîyi şahit tutarak; insan kaçakçılığını anlattı, batıdan bir şeyler beklemenin anlamsızlığını vurgulayarak; ümmet olduğumuzu hatırlattı, ensar olmanın bir mânâda da ötekileştirmemek demek olduğunu hissettirerek.
Tarih; duraklama sebeplerimiz arasında toplumlar arası kaynaşma zaafımıza işaret ederek, yine; «Ensar olmak lâzım!» diyor. Gönüller almaya gelen Yûnus Emre; «Ensar olmak lâzım!» diyor. Mahzun mahzun kanlı gözyaşlarıyla akan Drina; «Ensar olmak lâzım!» diyor.
Bu bizim imtihanımız. Hepimiz için ilâhî imtihan.
Kalemimiz, şiirimiz, gönlümüz, dilimiz bu imtihandan yüz akı ile çıkmaya davet hâlinde.

Yüzakıyla...

2013-10-28

"Ayna İnsan" dergisinin 9.sayısı çıktı

Ayna İnsan 9. sayısıyla okurla buluşuyor. Derginin 9.sayısında Ercan Dansuk, Esat Selışık, Fatih Yavuz Çiçek, İma C.Özkan, Kubilay Bürgan, Ufuk Gökmeriç, Semiha Kavak inceleme ve denemeleriyle katkıda bulundular. 9. sayının şairleri Adem Karafilik, Fatih Yavuz Çiçek, İbrahim Eryiğit, İmdat Akkoyun, İzzet Altun, Nihan Işıker, Metin Dikeç, Rengin Özesmi, Rıdvan Binici, Selma Özeşer, S.İclal Tiryaki, Şevket Önder ve Zeki Karaaslan

Ayna İnsan, İz Bırakan Şairler bölümünde Fernando Pessoa’yı andı.

10. sayıda buluşmak dileğiyle…

2013-10-23

Dergiler okurlarıyla buluştu


Türkiye Dergi Editörleri ve Yayın Yönetmenleri Birliği (TÜRDEB) tarafından bu yıl 4.sü düzenlenen Türkiye Dergi Fuarı dergi severlere kapılarını açtı. Tarihi Sirkeci Tren Garı’nda gerçekleşen dergi fuarına kültür, sanat, ilim, aile, çocuk, sağlık, mizah, düşünce ve tasavvuf gii bir çok alanda yayın yapan yüz yirmi kadar dergi katıldı. Dergi fuarının açılışına Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin, İstanbul İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mustafa Uslu, Yazar Abdullah Yıldız, Yayıncılar, Editörler, STK Temsilciler ve çok sayıda kültür sanat erbabı katıldı.

TÜRDEB’in oluşumundan bu yana emektarı olduklarını belirten TÜRDEB Başkanı Muharrem Baykul, Türkiye Dergi Fuarı ile birlikte dergicilikle hemhal olanların yılda bir kez de olsa bir araya gelmelerini, irtibatlarının güçlenmesini sağlamaya çalıştıklarını ifade etti. Birçok derginin ve yazarlarının da buluştuğu bu fuarın desteklenerek devam ettirilmesi gerektiğini söyleyen Baykul dergiciliğin bir kültür olduğunu ve özellikle gençler arasında bu kültürün yaygınlaşması gerektiğinin önemine değindi.

Dergi fuarına ev sahipliği yapan Sirkeci Tren Garı Müdürü Tayfun Akbulut ise böylesi bir kültür şölenine bir kez daha ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Akbulut fuar ziyaretçilerinin İstanbul Demiryolu Müzesini de ziyaret edebileceklerini belirtti. Türkiye Dergi Fuarı’na desteklerini her zaman hissettiren İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü adına konuşan Mustafa Uslu ise dergicilikle uğraşan insanların yaşlanmadığını belirterek bu fuarın örnek ve öncü olması gerektiğini söyledi.


Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin ise kurum olarak bu fuara katılmaktan mutluluk duyduğunu, yeni heyecanlarla hazırlanan dergiciliğin zor ama keyif verici olduğunu ifade etti.

Yazar Abdullah Yıldız ise Onur Konuğu dergi olan Altınoluk Dergisi ve editörü Ahmet Taşgetiren üzerine konuştu.

Abdullah Yıldız’dan sonra Altınoluk Dergisinin Sahibi Abdullah Sert Bey TÜRDEB’e kadirşinaslıklarından dolayı teşekkür etti. 30 yıla yakın bir süredir Altınoluk Dergisini çıkardıklarını, Cağaloğlu’nda emek verdiklerini, dergilerinin güzel işler yapmasında Ahmet Taşgetiren’in büyük gayretlerinin olduğunu ifade etti. Protokol konuklarının kurdela kesmesi ile fuar açıldı.

Başakşehir Belediyesi, Zeytinburnu Belediyesi ve TCDD’nin katkıları ile düzenlenen 4. Türkiye Dergi Fuarı paneller, söyleşiler ve imza günleri gibi etkinlikleriyle 27 Ekim Pazar gününe kadar 10.00 ile 20.00 arasında Sirkeci Tren Garı’nda ziyaret edilebilecek.



742. sayıda "Türk Dili"

  Öyküleri, şiirleri, denemeleri, söyleşi, kitaplık ve dil yazılarıyla Ekim’de Türk Dili dolu dolu…
  Hamza Zülfikar, “Yazım Kılavuzlarında Kelimeleri Bitişik veya Ayrı Yazma Sorunu” konusuna değinirken Osman Fikri Sertkaya “Lakırdı Kelimesinin Etimolojisi Üzerine” ile etimoloji konusunda bir yazıyla bu sayımızda yer alıyor.
  Hıdır Toraman, Mehmet Aycı, İsmail Karakurt, Necati Albayrak, Mehmet Kanar, Uğur Mantu, Çağrı Gürel şiirleriyle Erdoğan Tokmakçıoğlu, Ayla Abak, İslam Beytullah Erdi öykü ve çeviriyle Türk Dili Ekim’de…
  Mehmet Öztunç, Türk öykücülüğünde taşra insanını, hayatın kıyısında kalmış bireyleri öykünün merkezine taşıyan Cemil Kavukçu ile konuştu, Bat-Undrah ise Delgerhaan’da bulunan yeni yazıtlarla ilgili Moğolistan Bilim Araştırma Akademisi Arkeoloji Bölümü Araştırmacısı Dr. Ts. Bolobaatar ile…
    Bunlar dergide yer alan yazıların ve yazarların sadece birkaçı.
   Daha fazlası için Türk Dili dergisini edinmeye ya da abone olmaya ne dersiniz? İyi okumalar...

"İzdiham" dergisinin 14. sayısı çıktı


İzdiham Dergisinin 14.sayısı “Kıyametin Yaşayan Çocuklarıyız” manşetiyle çıktı. 2 ayda bir yayınlanmaya başlayan İzdiham, son üç sayıda olduğu gibi 1.500 baskıyla satışa girdi. Türkiye’de bulunan bütün NT Mağazaları’nda satışa çıkan İzdiham’ın 14. sayısında şiir, öykü, sinema, müzik, felsefe bölümleri bulunuyor. 
İzdiham her zaman olduğu gibi Kapı bölümüyle açılıyor. Kapı bölümünden sonra Cioran’ın Behlül Dündar tarafından çevrilen metni 3. sayfada yer alıyor. “O, Onların Dünyasından Değildi.”
Gökhan Arslan‘ın Benim Mavi Cinnetim ve Atakan Yavuz’un İlerleme Raporu dergide ilk sayfalarda yer alan şiirlerden. Kendine has üslubuyla dikkat çeken Berkan Ürgen “Cinnet Senin Ayaklarının Altındadır” diyor.
Derginin sinema bölümünde Merve Çetin, bir Fransız filmi olan “La fille sur le pont”u değerlendiriyor. Hep Haksız Hep Hiç kitabının yazarı Yasin Kara ise yazdığı denemenin adı  ”Öğrendiklerimden Yaşadığım Çok Şey Var”. Bülent Parlak ise yazdığı şiirde şunu söylüyor. işte o gün söylemiştim bu sözü / Sen az zamanda çok sigara içenlerin de Rabb’isin /diye.
Feyza Özcan “Burası Defolu Dahilerin Olduğu Bir Yer O yüzden Ağarıyor Medetlerim”, Ufuk Akbal Yaz Beşlemesi denemeleriyle dergide yer alıyor. Mihraç Cerrahoğlu hikayede son zamanlarda göze çarpan isimlerden. Cihan Ülsen’in şiirini adı ise Suyun Öte Yakası.
Kitap kritğinde ise Sadık Hidayet’in Diri Gömülen‘i var. Halil Öztürkci‘nin yaptığı kitap kritiğinde Sadık Hidayet’in yaşamına dair anekdotlar ve satırlar yer almakta.
İlk Müslüman Türk Fotoğrafçı olan Rahmizade Bahaeddin Bediz Bey Ahmet Cora‘nın kaleminde vücut bulmuş. Emeti Saruhan Eczane, Ayşe Olgun ise  Her şey Dahil 33 Yaşında anlatılarıyla, Kaan Burak ŞenBabamın Kaldığı Yerden Ölüyorum, Affet, Çağrı Oruk Öğrenim Kredimiz Ve Aklımızda Hep İskender,Alican Kızılcıklı Mağara Sonatı yazılarıyla yer almakta.
Fatma Şengil Süzer, Mahmut Özkızıl, Cengizhan Konuş, Hüsameddin Bayraklı‘nın da dergide şiirleri olan diğer isimler.

Not: İzdiham Dergisi, tüm NT Mağalarında yer almakta. Bulamadığınız takdirde lütfen izdiham@gmail.com‘a bildiriniz.

2013-10-22

Küfre Tav mı Oluyorlar Tuş mu?



Bir müteşairin bazı dergilere yaptığı mı diyelim, yoksa bazı dergilerin bir müteşair elinde perişan bir vaziyete düşüşü mü?

Nasıl bir şeydir bu? İşte peşinen yazıyorum, yüz kızartıcı bir şeydir!

İşte Edebiyat Ortamı dergisi. Kıyısından köşesinden kendimizi de ait hissettiğimiz bir süreli yayın. Az da olsa, sayfalarında görünme imkânı bulduğumuz edebiyat mevkutesi…

Edebiyat Ortamı, Ankara’da çıkıyor, Server Eğitim Vakfı’nın yayımladığı bir dergi.
Server Eğitim Vakfı deyince aklıma ilk gelen, 28 Şubat’lı yıllarda şimdiki Edebiyat Ortamı’nın ilk örneklerini yayımlaması akla gelir. 12 sayı sürmüştü, hatırladığım. Günnük Güllük başlığı altında günlükler yazmıştım. Ali K. Metin yönetiyordu dergiyi. Fakat adı geçen vakıfta katıldığım bir kültür programı daha derin hatıralar bıraktı bende. TC’nin 75. Yılı kutlamalarının yapıldığı gece Kızılay Meydanı’nda sürü sürü kitleler tepinip dururken, biz 7-8 kişi Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun mesnevisinin roman olarak okunup okunmayacağını müzakere ediyorduk. Meydanı dolduranlar perişan vaziyette dağıldı, biz ayaktayız!
Edebiyat Ortamı 6 yıldır yeniden yayın hayatında. Şair Mustafa Aydoğan var başında. Künyesinde kerli ferli başka üstatların isimleri de kayıtlı. Geçelim.
Edebiyat Ortamı’nın nazarımızda yüzünü kızartan hususa gelelim:
“Hem Al Hem Âh Bir Cemal Süreya” başlıklı bir yazı var derginin son (34.) sayısında. Solcu müteşair Hüseyin Alemdar’ın yazdığı bir metin bu. Takdir Hüda’nındır, önümüze çıkardı, bu yazının daha önce birkaç küçük değişiklikle “Şiirin Erzingân Gülü: Cem’âh Süreya!” başlığıyla yayınlandığını gördük. Kültür Bakanlığı’nın Cemal Süreya adıyla 2011’de yayımlanan prestij kitabın ekonomik baskısının 249-259. sayfalarında! Oraya da Hece dergisinden alınmış olabilir: Hayriye Ünal’a yapılmış yüksek atıflar var zira yazıda. Ama ihtiyatı da elden bırakmayalım, Hece’yi inceleyip araştırmamız lazım!
Edebiyat Ortamı’ndaki bu durumu Dil ve Edebiyat dergisinin Ekim sayısında kaleme aldım. Orada bahsettiğim şeyleri bir daha tekrarlamaktansa, değinme fırsatı bulamadığım şeyleri yazmalıyım.
Hüseyin Alemdar’ın söz konusu metninde erotik göndermeler, kimi sapkın söylemler, dahası İslamî hassasiyetlere yapılmış taarruzlar var. Bunları örneklendirmek istiyorum:
Yazının “Gözleri Öğle Üstü” başlıklı kısmında Cemal Süreya’nın Terazi Türküsü adlı metninden alıntı yapmış Alemdar ve yorumlamış: “… ‘Sigara içenlere ateş etmeyiniz/Evli bir kadınla rakı içerken’ lütfunda aşkı ters sadakat gibi kuşanan pırlanta tabancalı…” Cemal Süreya’nın metninde evli bir kadınla girişilen gayri meşru bir ilişkiden övgüyle bahsedilirken, Hüseyin Alemdar bunu daha da ileri götürüp lütuf ve ‘ters sadakat’ olarak alkışlıyor. Yazının “Aşk Erk Sevişmek ergenlik/ti!” başlıklı bölümü aynı zihniyetin bir başka tezahürüdür ki Cemal Süreya’nın “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adlı şiirinin yorumu üzerinedir, şöyle biter: “Aşk erkse, sevişmek ergenliktir dercesine göz ve tenden ibaret bir dünyaya ibadet etmenin Türkçesi.” Göze ve tenden ibaret bir ibadet! Hazzın dinî bir ritüel olarak yeniden tasarımı! Yahut ‘ibadet’in sapkınlık bağlamında tahrifatı!
Alemdar’ın yazısının 6. Bölümüne Cemal Süreya’ya yönelik şu övgü cümlesiyle girilir: “Masumiyet ve hüznüniyetin şiiri olduğu kadar aşk ve erotizmin de şiiridir Cemal Süreya’nın şiiri. Velev ki, Tercan ve Bordeaux susması hüznü ve aşkı içselleştirmenin…” Aşk ve erotizim; devamından Tercan (peynir) ve Bordeaux (şarap) isimleriyle kodlanan bir meyhane masası. Yazarın müskirat masası övgüsünden hemen sonra, Cemal Süreya’nın Kısa Türkiye Tarihi adlı şiirinden ilham alarak Kemalist bir sürecin bugüne gelemeyişine içlenişini, hayıflanışını okuruz: “… Ötetürkiye! Öyle bir ötelenmiştir ki, 1930’lardan 80’lere ve 2000’lere bugüne gelememiştir”.
Yazının “Keşke!” başlıklı bölümünün ilk cümlesi de taksirlidir kanaatimizce: “Vaktiyle Cemal Süreya ‘İnsan süsüdür günah’ demiştir ya; sahiden demişse, tanrı küçkü bir kızçocuğu  olabilir!” Bu cümlenin taksiratı bir sonraki bölümde net bir şekilde şöyle beliriyor: “Değil mi ki, şiir ve tanrı Kadıköy iskelesinden uzak gözlerle dünyaya bakan küçük bir kızçocuğu! Yiten zaman değilse mitos mudur?!/ Gömülmeden önce biraz gezdirilmiş midir bari!” İzah: Tanrı küçük bir kız çocuğudur, o mitolojik bir kahramandır, yitmiş, kaybolmuştur; gömülmüştür. Yani, ‘Tanrı öldü’!
Allah’a sataşma cümleleri bunlarla sınırlı değil: Yazıya konulan üç dipnottan ikisi haddi aşmanın aleni görünümüdür. İlkinde “Ah, hâlâ iki din var: Siyah ve beyaz…” İkincisinde ise “… Cemal Süreya’nın Allah ve dünya inancı, ince sızıda yırtılmış bir kırmızı kadın ve erotizm inancı kadardı. Bundan olsa gerek, şiir kıblesi hep doğru gösterdi!”
Hüseyin Alemdar yazısında Cemal Süreya’nın 555 K şiiri bağlamında 27 Mayıs darbesi taraftarlığına atıflar yapıyor. Bu atıflar bir taraftan da Gezi Olayları’na yapılmış göndermelerle geliştirilir, darbecilik güncellenir! Yazarın işbu yazının sonuna koyduğu “Mayıs, Haziran 2013” yazısı da bu güncellemeyle ilgilidir!
Edebiyat Ortamı’nda yer alan ve portre olarak sunulan metnin, yukarıda bahsettiğimiz prestij kitap nüshasından farkı son bölümde net olarak gözükür. Her ne kadar her ikisinde de manzum metinler kullanılsa da bu metinler birbirinden farklıdır. İlki hakkında bir şey söylemeyeceğim fakat bu ikincisi bizim yazımız için oldukça fazla muhteva unsuru sunuyor: “boktan”, “ibneler”, “kat kat kerhâne”, “kasığımın piçi”... Bunlar nasıl yer bulabiliyor Edebiyat Ortamı’nda? Yazık!
İkinci dergiye geldi sıra…
Cevat Akkanat


Millî Gazete

05.10.2013 

2013-10-13

DERGİ GÜNLERİ BAŞLIYOR !


  Birbirinden farklı tarz ve yaklaşımlara sahip kültür, sanat, ilim, çocuk, tasavvuf, kadın, düşünce ve edebiyat dergilerinin editörlerinin kurdukları Türkiye Dergi Editörleri ve  Yayın Yönetmenleri Birliği beş yıldır gerçekleştirdikleri aylık toplantıların meyvesi olarak 4 yıldır TÜRKİYE DERGİ GÜNLERİ adında bir dergi günleri düzenliyor.
  Türkiye Dergi Editörleri ve  Yayın Yönetmenleri Birliği tarafından 4. Dergi Fuarı için düzenlenen mutad istişare toplantısı sonucunda şu açıklama yapıldı:
   ‘Artık bir Dergi Günlerimiz var diyoruz. Tüm kültür, sanat, ilim kitap, düşünce ve dergi dostlarına diyoruz ki dergi fuarı haftasında kimseye söz vermeyin! Sizi düşünce, kültür ve hikmet şölenine bekliyoruz.
  Bilmiyoruz belirtmeye gerek var mı; okumak, düşünmek ve anlamak için dergilerin ateşleyici, harekete geçiren yazılarına ne kadar çok ihtiyaç olduğunu?
   Bilmiyoruz belirtmeye gerek var mı; birçok şair, yazar, gazeteci ve fikir adamının bir zamanlar farkına varılmayan önemli/değerli dergilerinde yazan kişiler olduğunu ? 
   İdealinizde yeni Mehmet Akif Ersoylar, yeni Necip Fazıllar, Sezai Karakoçlar, Cahit Zarifoğulları, İkballer, Hasan el Bennalar, varsa onların yollarından beslenerek yazmaya çalışanlarla buluşmaya bekliyoruz.
  Bir topluluğun güzel yarınları için yatırım yapmada kazançlı çıkanlar hep okumaya, ilme, sanata, ahlaka önem veren ve bunların HÜR KALESİ OLAN, hürlüğün yuvası olan dergilere ve dergilerde yazılanlara kulak verenler olmuştur.
 Tarihi Sirkeci Tren Garında 23-27 Ekim 2013 tarihlerinde Türkiye Dergi Fuarının 4.sü düzenleniyor. Önceki fuarlarda kullandığımız alanın 3-4 katı bir alanda fuarımızı gerçekleştireceğiz.
   Önceki yıllarda 55, 98 ve 88 dergi katılmıştı bu fuara. Bu sene Türkiye'de ilk defa yüzü aşkın derginin katılacağı, yazar okuyucu buluşmalarının gerçekleşeceği, panel ve söyleşilerin yapılacağı 4.Türkiye Dergi Fuarına tüm kültür, sanat, kitap ve dergi dostlarını bekliyoruz.
  Bu sene fuara okullardan da yoğun ilgi bekleniyor. Fuara özellikle ortaokul ve liselerden yayın ve iletişim klübü ile kütüphane klübü öğrencileri ile, kitap ve dergisever öğrencilerinin katılması bekleniyor.
 Bayramdan sonraki çarşamba başlayacak olan "HÜR TEFEKKÜRÜN  KALELERİ" DERGİLER FUARINA gelecekleri çok güzel bir ortam bekliyor. Farklı üslup ve tarzlara, yaklaşımlara sahip bir çok derginin bir arada bulunduğu bir muhteşem bir atmosfer. 
  TÜRDEB 4.Dergi Fuarı koordinatörü Murat Ayar Dergi Günleri onur konuğu ve diğer ayrıntılar hakkında ise şu açıklamada bulundu: ‘Dergi Fuarımızda bir dergimiz Onur Konuğu olacak. Geçen yıl 25 yılı aşkın bir süredir büyük fedakarlıklara hayatını sürdüren Yediiklim Dergisi ve başından beri yayın yönetmeni olan Ali Haydar Haksal onur konuğumuz idi. Bu yılki konuğumuzu fuar açılmadan önceki basın bültenimizde açıklayacağız. Açılışımızda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TCDD Genel Müdürümüzü ve bir çok değerli kültür adamımız olacak inşallah.Tarihi Sirkeci Garında  23 Ekim çarşamba günü saat 12.00 yapılacak açılışla aşlayacak olan dergi günleri 27 Ekim 2013 tarihine kadar 10.00-20.00 saatleri arası açık kalacak. TCDD, Başakşehir, Zeytinburnu ve Kültür AŞ'nin lojistik katkıları sonucu gerçekleşen bu yılki dergi  günleri organizasyonunu TÜRDEB kurucularından Yazar Asım Gültekin,  Kurani Hayat Dergisi Editörü Muharem Baykul , Haksöz Dergisi editörü Murat Ayar ve eğitimci yazar Mahmut Balcı, Vuslat Dergisi editörü Ziya Gündüz, yürütmekte. 
  Sizi düşünce, kültür ve hikmet şölenine, Türkiye'nin görünmeyen gücü dergilerin temsilcilerinin bu büyük buluşmasına bekliyoruz.’

İletişim: 

2013-10-11

Dil ve Edebiyat Dergisi, 58




Edebiyat Sağanağında Bir Yürüyüş: 
Dil ve Edebiyat Dergisi

Dil ve Edebiyat dergisi bu ay şiirsel çağrışımları olan bir kapakla okur karşısına çıkıyor. Dergi bu kapağıyla; harflerin, seslerin, kelimelerin sağanağı altında bir yürüyüşe çıkmak isteyenleri davet ediyor âdeta. 

Dil ve Edebiyat’ın ilk sayfalarından itibaren bu davet bir Cumali Ünaldı Hasannebioğlu şiiriyle devam ediyor. Hiçbir Şeyden Nefret Ediyorum başlıklı şiire “Nasıl bir aşk ki bu, haki kayalardan fışkırdı bunca yeşil?” gibi sanatlı söyleyiş hakim. Derginin ilk bölümünde, Hasannebioğlu gibi olgunluk çağındaki şairler olduğu gibi, Zafer Acar gibi şiirde yenilik arayışını sürdüren şairler de bulunuyor. Acar, eski şiirimizle bağ kuran “redifli şiir”lerine Madım Gazeli ile devam ediyor. Zafer Acar’ın Dil ve Edebiyat dergisinde yer alan bir diğer metni Hilmi Yavuz şiiri üzerine… Hayli uzun ve gelecek sayılarda devam edeceği anlaşılan Hilmi Yavuz Olayı-1 başlıklı makalesinde Acar; “Hilmi Yavuz, şiirsel sapmaların sınır tanımaz olduğu bir dönemde ortaya çıktı ve şiirimizdeki değerli, gelenekle ilişkili sesini yeniden inşa etmeye çalıştı” diyor. Yazıda kullanılan, H. Yavuz’un Dil ve Edebiyat için imzaladığı özel fotoğraflar da dikkat çekiyor. 

Dergide yer alan bir başka usta kalem Mehmet Atilla Maraş ise yine usta bir ismi anlatıyor. Kendi Zemininde Bir Yalnız Savaşçı şeklinde nitelenen bu usta isim Atasoy Müftüoğlu. Maraş, Müftüoğlu ile tanışıklıklarından, onun Eskişehir’deki yaşamına, edebiyat ve kültür dünyasındaki yerine değin geniş bir yelpaze açıyor. Daha önce Irmağın İçli Sesi olarak bir dergimizin hazırladığı özel sayı ile dünyasına pencere açılan Müftüoğlu ile ilgili Maraş yazısında Müftüoğlu’na ait iki de mektup paylaşıyor. Günümüzde mektuplaşmanın yok olma aşamasına geldiği düşünülürse, çok önemli bu kültür adamına ait mektupların değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Dil ve Edebiyat dergisinde Recep Seyhan ise, “150 Yıllık Bir Dosya Eğitim Sorunu, Görüşler, Öneriler” yazısında eğitim sorununun kökenine inmeyi deniyor. Eğitim gibi gündemimizi meşgul eden değerlerimiz karşısındaki konumumuz da dergide yer alan başlıklardan. Nevzat Bayhan yazısında; değişmeyen değerlerle, değişen dünyaya bazı yönleriyle uyum göstermenin bazı yönleriyle karşı koymanın satır başlarını belirliyor. “Küresel aktörlerin güdümündeki bireysel robotların koşuşturduğu arenada, insana sadece bedenden ibaret olmayıp aynı zamanda ruh da taşıdığı ve mutluluğun ancak onun da tatmini ile yakalanabileceği gerçeğinin hatırlatılması icap ediyor.” diyen Bayhan, “Bu dilin önemi, yaşadığımız bu süreçte karşımıza çıkan evrensel tabloyu satır aralarıyla okumayı başardığımızda çok daha iyi anlaşılacaktır.” vurgusu da yapıyor.

Dil ve Edebiyat dergisinin bu ayki hikâye ve hikâyecileri ise şöyle; “Neredesin Kemal” Mehmet Arifoğlu, “Beklerken” Ömer Çelik, “Umut Mezarlığı” Naciye Özdemir Ardahanlı.

2013-10-07

Her Yaştan Çocuklara Edebiyat Dergisi: BeyazBulut


2005 yılından beri internet ortamında yayın hayatını sürdürenBeyazBulut.com Çocuk Sitesi, 9. yıldönümünde okurlarının karşısına bir sürprizle çıktı:BeyazBulut Çocuk Edebiyatı Dergisi.

“Her yaştan çocuklara edebiyat dergisi” sloganıyla yola çıkan BeyazBulut’un ilk sayısı Ekim ayı başında raflarda yerini aldı. İki ayda bir yayımlanacak olan ve yayın yönetmenliğini Fatih Turanalp’in yaptığı dergide; BeyazBulut’un sevilen yazar ve çizerleri Vural Kaya, Rabia Gülcan Kardaş, Mustafa Ökkeş Evren, Nesibe Şahin, Zeynep Şahin, Fatma Çağdaş Börekci, Beyza Nur Demirci, Sümeyra Turanalp, Fatih Turanalp, Elif Nur Can ve Dilek Gülcemal’in yanı sıra Bülent Ata, Musa Mert, Elif Konar Özkan, Sevgi İçigen, M. Ahmet Demir, Özlem Yüce ve Mahmut Arlı gibi yeni isimler de yazı ve çizimleriyle dergiye renk katıyorlar.

Çocuk edebiyatı dergiciliği alanında önemli bir boşluğu doldurmaya talip olan BeyazBulut dergisi, modern dünyanın görsellik albenisi ve yüzeysellik handikaplarıyla örülü bir çevreye hapsettiği günümüz çocuğunun değerler ve duyarlılıklar etrafında iyi yetişmelerine katkıda bulunmayı ve çocukları okumayla ve kitapla buluşturmayı hedefliyor. Dil ve edebiyat duyarlılığı taşıyan ve pedagojik bilgiyle hareket eden uzman bir ekibin hazırladığıBeyazBulut dergisinde öykü, masal, şiir, deneme gibi türlerde özgün yazılar ve birbirinden renkli çizimler yer alıyor. Ayrıca dünya edebiyatından örnekler, söyleşiler, çocuk edebiyatı dünyasından haberler, kitap tanıtımları gibi bölümler de BeyazBulut okuyucularını bekliyor.

Öznesi çocuk olan BeyazBulut dergisi, çocukları; düşündüren, güldüren, merak dolu bir okuma serüvenine çağırıyor.

Edep, 44

Edep'in Ekim sayısı çıktı. 


Bu sayının içeriği: 
Mehmet Eliusta: Devrimci Özün İlerici Umut Burcu:"Edebiyat"
Arif Ay ile Söyleşi
Arif Ay-Gün Dökümleri
Arif Ay: İhsan Deniz'in Şiiri
Elif İnceli - Edep'e Gelenler: 
Büyük Doğu'nun Ruhu Necip Fazıl Kısakürek/ Duran Boz
Hiciv Şiirleri Durdu Şahin - Ahmet Akkoyun
Halis Emre - Necip Fazıl'ın Bitmeyen Savaşı
Zeynep Okur - Altı Çizili Satırlar : 
Güzin Dino'dan...
Güldeste
Tılsımlı Satırlar

Yedi İklim, 283


“Sığınağımızı kendimiz inşa edeceğiz.”

Yedi İklim Ekim 2013 – 283’üncü sayısında ‘Akıl’ başlıklı etkileyici bir sunuş yazısıyla sesleniyor; “Hakikat şudur: İslâm Milleti ve İslâm Ülkesi yaşayan bir olgudur. Evet, birtakım hastalıkları var, ama hâlâ canlı ve devingen.” diyerek Müslüman toplumun geçmişte tuttuğu geçici sığınaklarının artık süresini doldurduğunu duyuruyor: “Sığınağımızı kendimiz inşa edeceğiz. Ulus devlet sınırlarını aşarak. Edebiyatla, düşünceyle.”

Ekim sayısıyla Yedi İklim Ebubekir Eroğlu’yu gündeme taşıyor. Eroğlu’nun ‘ Geçmişin İçindeki Geçmiş’ adlı kitabını merkeze alarak Ali Haydar Haksal; ‘Geçmişin İçindeki Geçmişten Geleceğe’, Osman Bayraktar; “Geçmişin İçindeki Geçmiş”: Bir Millettin Tarihini Şiir Üzerinden Okumak ve Mehmet Özger; ‘Klasik Şiire Sivil Bir Yaklaşım: Geçmişin İçindeki Geçmiş’ başlıklı kaleme aldıkları derinlikli yazılarla Yedi İklim okuruna Ebubekir Eroğlu’yu farklı pencerelerden görme imkanı sunuyor.

Hasan Aycın’ın ve Serap Ekizler’in çizgileri ile Mustafa Cemil Efe’nin Hüsn-i Hat ve Özden Aydın’ın Ebru çalışması dergideki her zamanki yerini almış durumda.

Bu sayıda ustaların yanında genç şairlerle geniş bir şiir iklimi sunuyor Yedi İklim; Osman Serhat; İhtiyarlık, Şakir Kurtulmuş; Huzur’a Yol, Nurettin Durman; Azrail, Mehmet Aycı; İkiz Sızı / Deli, Adem Turan; Yağmur Yağacak Birazdan, Suavi Kemal Yazgıç; Geçen Gün, Erkan Kara; Kafesteki Kuş, Ahmet Tokiş; Devlet Türkçeye / Artık Görmüyorum Seni / Toki, Ahmet Cora; Gizli Ajanda, Serdar Kacır; Kendimle Konuştuğumu Farkeden Size,Serkan Doğan; Hapsolan, Hatice Çay; Ve Başlıyor Sessizlik, Erdem Arslan; Vardiya, Sümeyye Şeker; Uçurum / Melâl, Cihan Taşan; Ateş,Mehmet Baş; Her Hikâye Sahibini Arar, Ahmet Tahsin Erdoğan; Fani,Çağla Göksel Çakır; Karakalem / Paris, Abdurrahman Danış; Üçüncü Göz / Kaptan ve Eser, Abdurrahman Şimşek; Sızı, Kemal Can Açık; Girdap Ötesi, Cemile Ukba Dilber; Leke

Ekim sayısının öyküleri arasında Osman Koca’nın; ‘Kalantor’, Zeynep Deniz’in ise ‘Haydi Elif’ başlıklı öyküleri okurla buluşuyor.

Çeviri şiirlerde ise Veysel Akdoğan;  Ebû Talib. B. Abdülmüttâlib’ten ‘Kaside-i Şibiyye –IX’, Hatice Çay; Allen Ginsberg’ten ‘Benim Kaderim’, Serkan Doğan; Lawrence Ferlinghetti’den ‘Allen Ginsberg Ölüyor / Kalbin Uzak Taşlı Yolu’  yer alıyor. Ayrıca bu sayıda Ulvican Yazar; Yedi İklim okurlarına; Colin Thubron’ın ‘Hiçbir Şey Değişmedi’ başlığıyla bir çeviri-öykü sunuyor.

Denemeleriyle Osman Serhat, yakın zamanda yitirdiğimiz Sedat Umran’ı ‘Sedat Umran’ın Ardından’ yazısıyla anarken ve Mehmet Kıllıoğlu ise ‘Halil Cibran Modern Batı Dünyasında Hayran Olunan Bir Yalnız Hayatı, Eserleri ve Kişiliği’ başlıklı yazısı Cibran’ı hatırlatıyor.

Bu sayıda iki önemli söyleşinin ilki Mustafa Cemil Efe tarafından Kâğıt Uzmanı Özkan Tiryaki ile Sohbet ve ikincisi de İsmail Demirel’in Recep Seyhan’la Uzun Soluklu Bir Söyleşi başlıklarıyla sunuluyor.

Yeni Okumalar Değiniler bölümünde ise Serdar Kacır; Bir Şiir Soylusu: Şakir Kurtulmuş, Bilal Can; Es-Siyâsetü’l-Medeniyye veya Mebâdi’ül-Mevcudât, Hatice Çay; Kireç başlıklı yazılar ve Yasin Vurgun’un İBB Şehir Tiyatrolarının sezonu açtığıyla ilgili haberi yer alıyor.

İletişim: 
yediiklim@yahoo.com
www.yediiklimdergisi.com

2013-10-06

Umut burcunda bir bayrak: EDEP Dergisi

Şair Arif Ay, günümüzde edebiyat çevrelerince çağdaş Türk şiirinin yaşayan büyük ustalarından kabul edilmektedir. Yakından tanıyanlar içinse Arif Ay, yalnızca sanatçı kimliğiyle değil; onurlu mümin şahsiyetiyle de örnek ve saygın bir duruşun adıdır.
Nuri Pakdil öncülüğünde 1969-84 arası 15 yıl yayımlanmış olan ünlü 'Edebiyat' dergisinin en önemli şairlerinden biridir. Sonraki yıllarda İkindiyazıları, Kayıtlar, Yediiklim, Hece, Edebiyat Ortamı gibi dergilerde yazdı. 2009 yılından günümüze ise bu yazıda konu edinmek istediğim 'Edep' dergisini çıkarmaktadır. Ankara'da bir vakıf üniversitesinde edebiyat dersleri okutmaktadır.
Arif Ay, çok erken yaşta daha ilk kitabı 'Hıra' ile (1978) ünlü olmuş bir şairdir. Hemen ardından gelen ikinci şiir kitabı 'Dosyalar' ise bu haklı ünü pekiştirmiş, şiirseverlerin gönlünde unutulmaz yerini almıştır. Kitap alıp şiir okumaya (ve düzenli yazmaya) başladığım lise yıllarımda O'nun 'Gerilla' şiirini ezberlemiştik.
Öyküler, denemeler, antolojilerle 20 civarında eseri bulunan Arif Ay'ın eserleri pek çok incelemeye, tezlere, özel sayılara konu olmuştur. Ancak ben bugün Edep dergisinden ve Arif Ay'ın Edep'te sürdürdüğü sarsıcı 'eyleminden' söz etmek istiyorum.
Edep dergisi, Arif Ay yönetiminde Ankara'da sarı renkli kâğıda kendinden kapaklı olarak 2009 yılında yayıma başladı. Başlangıçta dört, sonraki sayılarda sekiz sayfa olarak çıktı. Dergide Arif Ay dışında Erdal Çakır, Selçuk Azmanoğlu, Mustafa Özçelik, Şakir Kurtulmuş, Şaban Abak, İbrahim Eryiğit, Mehmet Aycı, Adem Turan ve çok sayıda genç şair ve yazar ürünlerini yayımlıyordu. Ayrıca Arif Ay'ın Edebiyat dergisi yıllarından beri kullandığı Eyüp Önder, Musa Deniz, Halis Emre gibi müstear isimlerine de hemen her sayıda rastlanıyordu.
Dergi üçüncü yılını doldurmuştu ki Arif Ay, bir duyuru yayımladı. Bu kısa duyuruda Edep dergisinin bundan böyle yayınına Arif Ay, Musa Deniz, Eyüp Önder, Halis Emre, Ali Cenk, Mehmet Eliusta, Ziya Işıklı, Zeynep Okur gibi isimlerle devam edeceği söyleniyordu.
Düzenli okurlar bilirler; bu isimlerin tümü Arif Ay'ın müstearları, yani takma adlarıydı.
Bu duyuruyla Arif Ay, dergiyi tek başına çıkaracağını, kimseden yardım veya katkı kabul etmeyeceğini belirtmiş oluyordu. Gerekçe söylenmemiş, okurun anlayışına ve tarihin değerlendirmesine bırakılmıştı.
Nitekim öyle de oldu. Edep dergisi büyük bir titizlikle her ayın 1'inci günü kitapçılardaki yerini almaya devam etti.
Dergide şiirler, öykü, deneme, inceleme, günlük ve kitap yazıları yer almakta, makale formundaki uzun yazılar ise birkaç sayıya dağılmış olarak yayımlanmaktadır. Necip Fazıl'ın Şiiri, Sezai Karakoç'un Şiiri, Necip Fazıl'ın Bitmeyen Savaşı bu seri yazılardan bazılarıdır.
Bu yazılar başta olmak üzere Edep'in her yazısında, her satırında kalbi tüm Müslümanların kalbiyle birlikte çarpan, son derece hassas, cesur, dikkatli, sorumlulukla yüklü bir yazarın onurlu duruşunu; dünyayı ve hayatı okuyuşunu görüyoruz.
Edep dergisi, içinden geçmekte olduğumuz çağın, özellikle bu çağda İslam dünyasının içinde bulunduğu tablonun çok çarpıcı ve sıcak bir yansıtıcısı işlevi görmektedir. Sayfalarında, dönmekte olan dünyada yaşanmakta olanın adeta sesi duyulmaktadır. Batının İslam dünyasına yönelik bitip tükenmek bilmeyen saldırılarının sonucu olarak kana ve gözyaşına boğulmuş milletimizin nabzını ve soluk alıp verişini duyuyoruz Edep dergisinde. Milletimizin bu varolma savaşındaki direnişini, diriliş azmini, inançla karşı koyuşunu takip edebiliyoruz sayfalardan, satırlardan.
Bir sanatçı olarak Müslüman'ın insana ve topluma karşı sorumluluklarının Allah'a karşı sorumluluklarından nasıl ayrılamayacağına örnek teşkil edecek bir tutumdur Arif Ay'ın tutumu. Edep dergisini okurken anlıyoruz ki edebiyat, bazılarının zannettiği gibi asla bir oyun ve eğlence değildir. Aksine Arif Ay gibi yetkin sanatçıların elindeki kalem, hücumda en keskin bir kılıç, savunmada en sağlam bir hisardır. Buradaki şair ne 'rakı şişesinde balık olsam' aymazlığındadır, ne de kötü Fransız şairlerden bulaşarak yayılan sarhoş ve serseri bohemliğindedir. Bu dergideki şiirler, loş ışıklar altında mayhoş müzikler eşliğinde baygın bakışlı kızlara okunmak için de elverişli değildir!
Ekim 2013 sayısının kapağındaki yazının başlığı şöyledir: 'Devrimci Özün İlerici Umut Burcu: Edebiyat'. Arif Ay, bu başlık altında Nuri Pakdil'in yönetiminde birlikte çıkardıkları 'Edebiyat' dergisini ve işlevini anlatmaktadır gerçi, fakat başlığı terim anlamıyla 'edebiyat' için söyleyebileceğimiz gibi 'Edep' dergisi için de rahatlıkla kullanabiliriz.
Bugün o hak ve hakikat savaşının umut burcunda 'Edep' bir bayraktır, dalgalandıran kahraman ise bazen Ali Cenk, bazen Eyüp Önder, bazen Halis Emre kılığındadır; fakat bileği ve yüreği daima Arif Ay'dır.
Şaban Abak


2013-09-26

Gelenekten Geleceğe Dergisi


     Bu derginin temel misyonu, bizi biz yapan, bizi “değerli” kılan kadim değerlerimizi, mana tarihimizi, köklerimizi yeniden keşfetmek.  Bu keşif sürecinde ortaya çıkarılanları yeniden üretmek, yeniden okumak, yeniden yorumlamak, zamanın ruhuna ve asrın idrakine yeniden söylemek… Geleneği bugüne ve geleceğe taşımak; geleneğin yaratıcı yenilenmesini temin etmek… Bir nevi yaratıcı muhafazakarlık…
       Bu sayımızda değerlerimizi dosya konusu yaparak bu temel misyonumuzu değerlerimiz bağlamında hayata geçirmek istedik. Değerlerimizin bilinmesini, tanınmasını, yaşanmasını istedik. Hem keşif hem inşa hem de eylem içinde olmak istedik. Değerlerimizin önemini vurgulamak istedik. Bunu niçin yapıyoruz: Çünkü değerlerimiz bizlere nasıl yaşamamız gerektiğine işaret eden anlam haritalarımız; eylemlerimiz için ufuk noktalarıdır. Değersiz toplumlar fırtınalı sularda pusulasız yol almaya çalışan gemiler gibidir.
     Biz öncelikle “kendi değerlerimiz” diyoruz. Kendi değerlerimizi vazgeçilmez sabitelerimiz olarak kabul ediyoruz. Bu bağlamda Hazret-i Mevlana’nın pergel metaforu bizim için yol göstericidir. Bir ayağımız/sabit ayağımız sıkıca ve sağlamca kendi değerlerimizin üzerindedir; öteki ayağımızla da evrensel değerlerle temas halindeyizdir. Serbest ayağımızla, doğuyu ve batıyı, tüm evreni tarıyoruz… Kendi değerlerimizi terk etmeden, evrensel değerleri ıskalamadan, dengeli bir yol haritası oluşturuyoruz… İçi boş bir tarafsızlık, yönsüzlük ve yansızlık içinde değiliz. Kendi değerlerimizi önceleyerek, evrensel olanla irtibatı koparmayarak, kendi yönümüzü tayin ediyoruz…
    Genel olarak değerleri, özel olarak da değerlerimizi neden önemsiyoruz; neden merceğimizi bunların üzerine tutuyoruz? Çünkü kontrolsüz, değerden bağımsız ve sabitesiz bir modernleşme/ilerleme söylemi ve eylemi, hem insanlığı hem de evreni hiç de hoş olmayan bir noktaya getirdi. Gözü kapalı ve hatta zaman zaman gözü dönmüş bir ilerleme söylemi ve eylemi sonunda katı olan/sabit olan her şey buharlaştırıldı; manevi olan terk edildi; insanı insan yapan geleneksel değerler unutturuldu… İnsanlık anlamsız ve başıboş bir şekilde savaşın ve terörün hükümferma olduğu bir dünyanın ortasına yapayalnız bırakıldı.
     200 yıllık bir modernleşme macerasının sonunda insanlık vahim bir manzarayla karşı karşıya kaldı: savaş, terör, devrim, darbe, anomi, gelir dağılımı adaletsizliği, çevre kirliliği, küresel ısınma, açlık, yoksulluk, yabancılaşma… Bu patolojik manzaranın rehabilite edilebilmesi, insanlığın yeniden sükunete kavuşturulabilmesi için modernleşme sürecinde unutulan, tahrip edilen ya da buharlaştırılan değerlerin, manevi (anlamlı) olanın yeniden keşfi ve yeniden yaşam alanına dahil edilmesi gerekiyor… Bu bağlamda, aşk gibi, hikmet gibi, adalet gibi, gönül gibi… modern insanın unuttuğu kavramları yeniden gündeme getirmek istiyoruz… Değerlerimizi eğitim süreçlerine yeniden dahil etmek istiyoruz… Harap olan gönüllerin yeniden diriltilmesini diliyoruz… Bu vadide Yunus’u yeniden okumayı öneriyoruz: Ben gelmedim dava için benim işim sevi için/Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim.
     Değerden yoksun ve kadim bilgelikten yoksul modern insanın, elde etmek için toplumu ve kendini helak etmekten kaçınmadığı iki nesne vardır: İktidar ve kapital. Bu iki nesne uğruna dünya iki defa yangın yerine çevrilmiş, tabiat imha edilmiş, toplumlar kaosa sürüklenmiştir… Günümüzde artık insan “insanlık”tan çıkmış, terör daimileşmiş, şiddet sıradanlaşmıştır… İşte bu yüzden geleneksel anlam yüklü (manevi) değerlerin yeniden ihyası gerekiyor. Aşkın, hikmetin, adaletin ve gönlün yeniden diriltilmesi gerekiyor. İktidar uğruna her şeyi mübah gören insanlığa Mevlana’yı hatırlatmak gerekiyor: Allah’ın otoritesi karşısında hepimiz birer oyuncağız/ Zengin ve güçlü olan O, hepimiz dilencileriz./ Birinin diğeri üzerinde imtiyaz aramasının ne gereği var?/ Hepimiz aynı evin eşiğinde bulunurken.
     Basit dünyevi çıkarlar uğruna, para ve iktidar hırsıyla birbirinin gırtlağına yapışmış doğunun ve batının insanlarını kadim değerler ekseninde bir barışa davet ediyoruz. Yine Mevlana’nın diliyle söyleyelim: Beri gel, daha beri, daha beri/ Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?/ Bu hır-gür, bu kavga nereye dek?/ Sen bensin işte, ben senim işte/ Ne diye bu direnme böyle?/ Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?/ Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek.
    Evet, Gelenekten Geleceğe dergisinin kadim bilgelik peşindeki yolculuğu “Değerlerimiz” sayısı ile devam ediyor. Bu sayımızda mevzuun üstadı hocalarımızla yaptığımız çok önemli mülakatlarımız bulunuyor.  Yine üstad yazarlarımızın kaliteli yazıları da sayfalarımızı süslüyor. Yeni ve değerli bir sayımızda daha buluşmak dileğiyle…